Doğrusu uzun süredir üzerine yazma konusunda kararsız
kaldığım bir konuydu. Ancak dün gece üzgün ve kaygıyla şahit olduğum olaydan
sonra bir şekilde birkaç kelam etme kararıyla oturdum bilgisayarın başına.
Elbette kimseye ahlak bekçiliği yapacak değilim fakat özellikle son dönemde
sosyal medyada çok üzülerek ifade ediyorum ki kadın onuruna yakışmayacak
şekilde videolara denk geliyorum.
Bazı kadınların üstelik çocuklarının yanında müstehcen
videolar çekerek yayınladığına, bazılarının bedenini uygunsuz kıyafetlerle hiç
sakınmaksızın fotoğraf fotoğraf, video video teşhir ettiğine, bazılarının en
özel günü olması gereken düğününde direk dansıyla edep sınırlarını zorladığına,
bazılarının da İzmir’de önceki gün önümüze düşen videodaki gibi araba üstünde
uygunsuz danslar ettiğine şahit oluyoruz. (bunlar benim gördüklerim, eminim
tonla da var) …
Ve ne yazık ki siyasi mi dini mi diye yıllarca kafamızı
ütüleyen resmi ideolojiye inat gelinen noktada dini kaygılarla örttüğümüzü
iddia ettiğimiz başörtüsü konusundaki en tepeden en aşağıya yaşanan çözülme,
açılma ile birlikte adına her ne dersek
diyelim, sosyal alanda her kademede olduğu gibi başörtülü kadın konusu da hızlı
bir değişim içinde.
Otobüste tutamaktan tutunurken kolu açılmasın diye ceketinin
kolunu da bir yandan eliyle tutmaya çalışan mütedeyyin abladan, ağzından sigara, sakız hatta bira bardağı
ablaya ne ara geçtik biz. Yakın ve uzak
çevremde konuştuğumda kendince tonla haklı! sebeple başörtüsünü çıkartanların
da olayı başka. Dini bir vecibeyi yerine getirmekte zorlanmanın ötesinde inanç
anlamında bir çözülme de beraberinde geliyor çoğunlukla gözlemlerime göre. Her
iki görüşün de sonucu değiştirmediği aşikar. Başörtülü kadınlarda ciddi bir
vazgeçiş giderek yaygın hale geliyor. Bunun birçok sosyolojik ve psikolojik
gerekçeleri elbette vardır.
Ama diğer yandan başörtüsünü her türlü başında taşımaktan inatla
vazgeçmeden fakat tesettürün ruhundan bihaber yukarıda saydığım onlarca örnek
de olayın başka bir yönünü gözler önüne seriyor. Tiktok’ta müstehcen videolar
paylaşan kadın başörtülü olunca bunun ayrıca altı çizilerek servis edildiği acı
gerçek. Ya da tesettürlü bir gelinin direk dansının herhangi bir direk dansı
videosundan daha çok tıklandığı da bir gerçek ne yazık ki. Kişisel görüşüm başörtüsünün hiç bu kadar
değersiz acınası olmadığı yönünde. Ama pop-artın temsilcisi Andy Warhol’un
meşhur “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak” sözüyle altını çizdiği şöhret sarhoşluğuna nispeten,
oldukça iyimser tabloya inat bugün insanlar saniyelere kurban edebiliyor en
ideal değerlerini ve kutsalını.
Söze kadınlardan girdiysem de olay burada kalmıyor ne yazık
ki. Kadın tesettürünün biteviye
tartışıldığı öteden beri, erkeklerin ahlakı, tesettürü neredeyse hiç
konuşulmadı bu topraklarda. Halbuki erkek ve kadını bir elmanın iki yarısı
olarak tarif ediyorsak bir elmanın çürük tarafının sadece oradan ibaret kalmayacağı
er ya da geç diğer yanını da ifsat edeceği bilinen bir durum. Nitekim öyle de oluyor. Tavuk mu yumurtadan,
yumurta mı tavuktan sarmalında olduğu gibi eğer toplumda bir bozulma, çözülme,
çürümeden bahsedeceksek, bunun vebalini
sadece bir cinse yüklemenin anlamsızlığı ortada. Hal böyle olunca, erkeğin de kadının da
fıtratından uzaklaştıkça, dünyevileştikçe, maddi ve manevi testlerden geçtikçe
yaşadığı bu çözülmeyi çift yönlü değerlendirmek lazım.
Erkeğin imtihanı maddi anlamda yükseliş, makam, mevki,
şöhret iken, kadını da bundan azade düşünmek saflıktan başka bir şey
değil. Netice de toplum olarak, meseleyi sırf daha fazla görünür olduğu için
sadece kadın üzerinden okumak ve bu hızlı dejenerasyonu kadına fatura etmek de bizi
bir yere götürmez. İsmet Özel’in “Kadınlar kocalarına ‘ben senden yüksek gelir
değil, sadece helal para kazanmanı istiyorum” dese Türkiye’nin yüzü değişir”
sözü de bu anlamda bütün bir dünya imtihanını ve hatta Türkiye’nin makus
talihinin faturasını kadınların omzuna gelip yüklemek değildir de nedir?
Yazıyı yazma sebebim olan bence oldukça üzücü konuya
dönersem, şahit olduğum şey temelde
şimdi bu yazının içinde ne alaka diyebileceğimiz ama bana göre meselenin tam da
köküne işaret ediyor. Dün gece geç saatte uyumaya giderken, çoğu zaman yaptığım
gibi dışarıya gökyüzüne bir nazar atmak amacıyla pencere kenarına gittiğimde
evin yakınındaki parkta gecenin o saati için oldukça anlamsız bir hareketlilik
gördüm. Biraz dikkat kesilince korkum
endişeye, endişem ise derin bir hüzne boğuldu.
İnandığım Allah ben sizi eşrefi mahlukat olarak yarattım buyuruyor. Ama
o en şerefliden en aşağıya doğru akış ise tümüyle bizim fiillerimize bağlı.
Parkta şahit olduğum şey ne yazık ki gecenin bir saatinde tenhalığı fırsat
olarak gören iki gençti.
Gündüz masum yavrularımızın oyunlar oynadığı parkın
kaydırağı gece hormonlarının etkisi, çağın pompaladığı haz peşinde koşma ve
elbette uzun zamandır gençlerin bir kısmında adının bile anmadığı helal ve
haram olan, daha da evrensel bir dille ifade edecek olursam bedenine saygı ve
özel hayatın gizliliği gibi kavramlardan tümüyle uzak kamuya ait bir ortamda
sırf fırsat bilinerek en özel (mahrem)
olması gereken halini ulu orta yaşamasına sebep oluyordu. Polisi mi arasam,
acaba bu saatte kimi arasam diye kaygı ve üzüntüyle evin içinde dolanırken bir
yandan da saniyeler içinde önce kızın annesi yerine koydum kendimi sonra
oğlanın annesi. Yükümüz ne ağır dedim
kendi kendime.
LGBT tartışmalarının ayyuka çıktığı, gençler arasında hızla
kanıksandığı ve neredeyse karşı cinse ilgi duyan gençlerin alkışlanıp
methedildiği bir ortamda tavrım ve fikrim belki burada bile yadırganır. Artık
değerlerin alt üst olmaya başladığı bugün hiçbir şey beni şaşırtmıyor ne yazık
ki. Fakat yine de sormak istiyorum.
Hangi anne ve baba, gözünden sakındığı evladının, her anlamda yüksek ahlaki
değerlerle donatmak için çırpındığı
(öyle düşünmek istiyorum) çocuğunun gecenin üçlerinde bir parkta
afedersiniz hayvanlara yakışır türden bir cinsel deneyim yaşamasını normal
görebilir ki. Ben kimseyi kınamadan,
kimseyi suçlamadan şunu demek istiyorum.
Okullardan, yuva olmaktan çoktan çıkmış evlerimize kadar,
çocuklarımızın LGS, TYT, YDS, KPSS ve daha bin türlü Allahın belası sınavlardan
aldıkları nottan daha fazla ahlaki anlamda onları üstün bir şekilde
yetiştirmeyi amaç edinmezsek, değerler eğitimi adı altında boş boş şeyleri konu
edene kadar gençlerin önce kendilerinden başlayarak değer verme, değer görme,
ahlak, etik, vefa, dürüstlük, fedakarlık, gibi değerleri hayatlarının tümüne yayamazsak
işimiz zor.
Bugün özgürlüğü cinselliği sınırsız yaşamaktan ibaret sanan,
kendi ihtiyaç ve isteklerini kutsal bir bildiri gibi her şeyin önünde ve
üstünde tutan, önüne konan maddi ve
manevi her imkan ve ikramı sonsuz hakkıymış gibi görüp en ufak bir yoksunlukta
ise tozu tumana katan gençlik de bizim eserimiz.
Ekonomik zorluk bahaneleri ve eğitimin putlaştırılarak
evlilik öncesinde koşul olarak gençlere sunulduğu ortamda, ertelenen evlilik
müessesesinin zorlaştırıldığı hatta imkansızlaştığı bir ortamda sokakta ya da
sosyal medyada şahit olduklarımız ne yazık ki kaçınılmaz hale geliyor. Üzücü
ama kaçınılmaz olanın çözüm yolu ise belli, gençlere bu yolları kolaylaştırmak,
mahremiyet eğitimi ile birlikte özel hayatın adı üstünde özel kalmasını
benimsetmek olmalı. İnternetin belki de
en büyük handikaplarından birisi olan görünür olmak kaygısıyla teşhirciliğin
giderek normalleştiği günümüzde bunu gençlere anlatmak ve aktarmak elbette zor.
Ama ipin ucu kaçmış giderken bu konuda ne çaba harcasak boşa olmayacaktır.
Son olarak yazının başında bahsettiğim örneklere ve
meselelere dönecek olursam işin formülü belli. Tüm eğitimciler de bana
katılacaktır ki, çocuklar da gençler de bizim konuştuklarımıza değil gittiğimiz
yola ve ayak izlerimize bakar.
Bahsettiğim örneklerden yola çıkarak biz düzelirsek fıtrat olarak güzele,
doğruya bizden kat kat yakın olan gençler de düzelecektir. İş ki, yetişkinleri
yani bizleri düzeltmekte.
0 yorum:
Yorum Gönder